Sosyal Demokrasi ve Ekonomi Modeli

SOSYAL DEMOKRASİ VE EKONOMİ

Sosyal Demokrasi Özgürlük, dayanışma, adalet ve eşitlik ilkeleri yönünden uluslararası bir harekettir. Sosyal Demokrasi Ekonomik ve sosyal yönden zayıf olanları, emeği ile geçinen ve yaptıkları iş bakımından başkalarına bağlı isçi, memur, dar gelirli insanları güçlüler karşısında haklarını ve çıkarlarını korur.

Gelir dağılımının adaletli dağılımını, parasız eğitim, sağlık, yaşlılıkta bakım, iş, çalışma olanağı ve barınacağı bir konut sağlar.

Sosyal devletin tüm olanaklarını vatandaşın hizmetine sunar.
“sosyal devlet” bireylere özgürlük sağlamakla yetinmeyip onların insanca yaşamalarına olanak sağlamayı görev bilir.

Sosyal Demokrasi de bireyin özgürlüğü, mutluluğu ve insanca yaşaması temel amaçtır.

Sömürünün, adaletsiz paylaşımın olduğu bir düzende bireyin mutlu olması mümkün değildir.

Bireyin mutluluğunu, hak ve özgürlüklerini yok sayan, bireyi araç olarak gören rejimler faşist ve dinsel diktatörlüktür.

Diktatörlüklerde ve dikta heveslilerinde toplum bireylere görev verir, birey verilen görevi yerine getirmekle zorunludur. Birey üstünde tutulan birtakım değerlere feda edilir.

Söz hakkı, eleştirme ve kendi düşüncesini açıklama özgürlüğü yoktur.
Bugüne kadar olan tüm yazılı tarih, sınıf kavgalarının tarihidir” denir. Türkiye´nin bu dönemi ise korkarım ki sınıflar arası değil “namussuzlarla namuslular arasında görünmeyen savaş” olarak geçecek tarihe.

Ve yine her kavga için dendiği gibi bu kavga da “ ya toplumun başta sona yeniden yapılanışı ya da tarafların yıkılıp yok olması ile sonuçlanacaktır.
Gelecekte de bugünkü den daha değişik ve kötü olacaktır.

Biz Türkler Ahlaki değerlerimizi mi yitirdik? Hayır, böyle bir iddia da bulunamayız; çünkü büyük çoğunluk düzgün bir yaşam sürmeye özen gösteriyor. Bununla birlikte insanların başkaları adına karar verdiği kamusal alanda, ahlakın erozyona uğradığını görüyoruz. Toplumumuzun dört bir yanında, bugüne kadar görülmemiş ölçüde başkalarını hiçe sayan bir bencilik, kendisinden başkasını düşünmeme, açgözlülük yayılmaktadır.

Pek çok insan Hukukun, sosyal adaletin egemen olduğu özgürlükçü bir açık toplumda yaşadığı konusunda güvenini yitirmiş bulunmaktadır. Eğer geleceğe yeterince güvenle bakamazsak, pek çok insan ahlaki açıdan her türlü çöküşü yaşayabilir.

Toplum olarak ekonomik ve sosyal sorunlarımızı çözebilmek için cesur olmalıyız. Kamusal ahlakı yaşama geçirmek için daha da cesur olmalıyız.

Dünya çarpıcı bir değişim sürecinden ve ağır bir ekonomik bunalım döneminden geçmekte, bunalımı herkes görüyor ve yaşıyor; fakat hâlâ bunalıma inandırıcı bir açıklama da geçerli çözümler de getirilebilmiş değil.

Öyle bir çağdayız ki, bir yandan insanlık, doğanın sonu gelmez gizlerine dalıp uzayı fethe çıkıyor, ama bir yandan da, bir doğa gücü değil, insan faaliyetinin ve toplumunun bir ürünü olan ekonomiyle başa çıkamıyor.

“Çağdışı “bırakın yapsınlar – bırakın geçsinler” kuramının ve uygulamasının çağımızda yeniden piyasaya sürülmüş biçimi olan “monetarizm”in ekonomik ve malî açıdan yararlarını zararlarını tartıp değerlendirmek üzerinde düşünmek zorunludur. Ama bu yaklaşımın, ekonomik olanakları geniş olmayan herhangi bir gelişme sürecindeki ülkede neden olduğu yıkıcı sosyal ve siyasal sonuçları, hele öyle bir ülkede demokrasinin gelişme şansına nasıl zarar verdiğini görüp değerlendirebilmek için iktisatçı olmak gerekmez.

Uzman olmayan herhangi bir kimse, hatta belki de bazı büyülenmiş iktisatçılardan daha çok, uzman olmayan bir kimse, başlangıçtaki aldatıcı iyileşme döneminden, ağrı kesicilerin hastalara verdiğine benzer aldatıcı bir iyileşme duygusu döneminden sonra, bu “seçeneksiz politika”nın, bu “tek yol”un, salt ekonomik ve mali ölçütlerle bile başarısızlığa uğradığını da kolayca görebilir.”

Bugün ekonomi uyuşturucu ve gayri meşru yollardan para kazananların ve kara para aklayanların denetiminde.

İşsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun, yükseldiği ve yatırımların durduğu, büyüdüğü söylenen ekonominin halka yansımadığı bir dönemde; Tüm bu etkenler ve olgular, bu sorunlar ve çelişkiler bir araya geldiğinde, çok yönlü araştırmanın ve planlamanın, kapsamlı ve tutarlı önlemlerin zorunlu duruma geldiği ve dolayısıyla kamu sektörünün ve devletin normal zamanlarda olduğundan daha etkin bir rol üstlenmesi gerektiği açıkça görülür.

Cezmi Doğaner

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir