TÜRK’ÜN ZAFERİ

BAŞKOMUTAN KOCATEPE’DE

 Gazi, 25-26 Ağustos gecesini Kocatepe’de geçirdi. Şimdi, o gece Kocatepe’de bulunmuş olan Osman Çavuş’u dinleyelim:

– “Gözlerinin içinden alevler saçıyordu. Yüzüne bakmaya korkuyorduk. En yakın dostları bile kendisine bir şeyler soramıyorlardı. Saldırı hazırlığı kesindi. Fakat saldırı ne zaman ve nerede başlayacak? Bunu bilen yoktu. Komutanlar hiç kimseye bir şey söylemiyor, herkesin ağzından aynı sözler işitiliyordu: “Çok yakında zafer bizimdir!” Ve bu sözün etkisine kapılarak günlerimizi iple çekiyorduk. Ama Gazi’nin Kocatepe’de geçirdiği o geceyi ömrüm oldukça unutmayacağım. O, gecenin karanlıklarını projektör gibi kuvvetli bakışlarıyla yarıyor ve karanlıklardan korkmuyordu. Şimdi kim olduğunu hatırlayamıyorum.” Gazi uzun boylu bir arkadaşına soruyordu:

– “Hala Ankara’ya dönmekte ayak diretiyor musun?”

– “Evet… Çok yorgunum. Beş on gün dinlenmek istiyorum.”

– “Beş on gün mü? Fakat, bu beş on gün içinde herşey bitecek, o zaman dinlenirsin!”

 Zafer Sabahı Yapılan Kahvaltı

Kurmay binbaşı Ethem Altan anlatıyor:

“Büyük Taarruz sabahı… Atatürk Kocatepe’de… Tanyeri ağarıyor.

Sabahın sessizliğini, gökleri yırtarak uçan bir top mermisi bozdu. Arkasından bütün Türk topları ateş püskürmeye başladı. Düşmanın, alınamaz denen mevzileri alt üst oluyordu. Bir an içinde her taraf ateş ve duman içinde kalmıştı. Her taraf yanıyordu. Manzara cidden ibretliydi: Ateş gittikçe şiddetleniyor; Türk Milleti’nin talihi ile birlikte güneş de nazlı nazlı yükseliyordu. Atatürk, pelerini altına topladı ve kayaların üstüne oturdu. Dalgınlığı kalmamıştı; gülümsüyordu. Sabah ışıklarının okşayarak aydınlattığı altın saçlarında, Türk Milletinin geleceği parlıyordu. Çok neşelenmişti.

“Şimdi kahvaltıyı getirin!..” diye seslendi.

Bir tepsinin içinde, iki dilim asker ekmeği, bir kaç zeytin, bir parça beyaz peynir geldi. İşte hepsi o kadar. Bunları büyük bir iştahla yedi. Evet, yedi düvelin azametine meydan okuyan, masun bir millete yeniden hayat veren komutan Atatürk, kahvaltı ediyordu. İsteseydi altın tepsiler içinde parlak ve yaldızlı salonlarda her bakımdan nelere sahip olmazdı. Hayır, o böylesini seviyor. Böyle istiyordu. Sadece Türk Milleti’ne değil, tarihlere, dünyalara örnek veriyor.”

BİZZAT ATATÜRK’TEN DİNLEYELİM;

 Atatürk, 30 Ağustos’u anlatıyor: .”..Efendiler, 26/27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde, düşmanın Karahisar’ın güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometre uzunluğundaki müstahkem cephelerini düşürdük. Yenilen düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar yöresinde kuşattık. 30 Ağustosta yaptığımız savaş sonunda düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldık. Düşman ordusunun başkomutanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına girdi. Demek ki, tasarladığımız kesin sonuç, beş günde alınmış oldu. 31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir’e doğru yol alırken diğer birlikleriyle de düşmanın Eskişehir’in kuzeyinde bulunan kuvvetlerini yenmek üzere ilerliyorlardı. Doğrudan doğruya bana gönderilen bir telsiz telgrafta da İzmir’deki İtilaf Devletleri konsoloslarına benimle görüşmelerde bulunma yetkisinin verildiği bildirilerek, onlarla hangi gün ve nerede buluşabileceğim soruluyordu. Buna verdiğim cevapta da 9 Eylül 1922’de Kemalpaşa’da görüşebileceğimizi bildirmiştim. Gerçekten de söz verdiğim gün, ben Kemalpaşa’da bulundum. Fakat görüşme isteyenler orada değildi. Çünkü ordularımız, İzmir Rıhtımında ilk verdiğim hedefe, Akdeniz’e ulaşmış bulunuyorlardı Saygıdeğer efendiler, Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebesini ve ondan sonra düşman ordusunu tamamıyla yok eden veya esir eden ve kılıç artıklarını Akdeniz’e, Marmara’ya döken harekâtımızı açıklayıcı ve vasıflandırıcı söz söylemeyi gereksiz sayarım. Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur. “M. Kemal ATATÜRK

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir