İSMET İNÖNÜ
TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 47’nci ölüm yıl dönümünde Anıtkabir’de düzenlenen törenle anıldı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 50 yıllık dönemine damgasını vuran Atatürk‘ün yakın silah arkadaşı, İnönü savaşlarının komutanı Mustafa İsmet, 24 Eylül 1884’te İzmir’de doğdu.
Malatya’ya yerleşmiş Kürümoğulları ailesinden Hacı Reşit Bey ile Bulgaristan’ın Deliorman Türklerinden Cevriye Hanım’ın oğlu Mustafa İsmet, ilk öğrenimini Foça ve Sivas’ta mahalle mektebinde yaptıktan sonra Sivas Askeri Rüştiyesine girdi ve burayı 1895’te birincilikle bitirdi.
Mustafa İsmet, Topçu Harbiyesin”den 1903’te teğmen rütbesiyle birincilikle mezun oldu ve Pangaltı’daki Harp Akademisinde öğrenime başladı. 1906’da akademiyi birincilikle bitirirken, “Altın Maarif” madalyasıyla da ödüllendirildi. Genç asker Mustafa İsmet, kurmay yüzbaşı rütbesiyle ilk görev yeri olan Edirne’ye atandı ve bu görevi sırasında İttihat ve Terakki Cemiyetine üye oldu.
1908’de kolağası oldu ve 31 Mart Olayı (13 Nisan 1909) olarak bilinen ayaklanmayı Selanik’ten gelerek bastıran Hareket Ordusu’nda kurmay yüzbaşı olarak görev aldı. İttihat ve Terakki faaliyetleri sırasında yolu Selanik’e düşen İsmet, burada Mustafa Kemal’le tanışma fırsatı buldu. Bu birliktelik, uzun yıllar sürecek bir “dava ve silah arkadaşlığı”nın da temellerini attı.
1910-1913 yıllarında Yemen İsyanı’nın bastırılması harekatına katılan Mustafa İsmet, bu ve bundan önceki görevlerinde hudut problemleri ve asilerle yapılan anlaşmalarda başarılı hizmetleri ve mesleki özellikleriyle dikkati çekti.
I. Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde Kolordu Komutanı olarak Atatürk’le birlikte çalışırken, dostlukları ve devletin geleceği hakkında ortak fikirleri gelişti. Ardından Suriye Cephesi’nde savaşan Mustafa İsmet Bey, Milli Mücadele sırasında Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı olarak öne çıktı.
23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Edirne milletvekili olarak katıldıktan sonra, 3 Mayıs’ta İcra Vekilleri Heyeti’nde Genelkurmay Başkanı oldu. Albay İsmet Bey, bu görevler, uhdesinde kalmak üzere Garp (Batı) Cephesi Komutanlığı görevine getirildi. Kuruluş aşamasındaki düzenli ordu ile Çerkez Ethem ayaklanmasının ve iç isyanların bastırılmasında etkin rol oynadı. Albay İsmet, hızla ilerleyen Yunan ordusunun İnönü’de önünü keserek, Birinci İnönü Zaferi’ni kazandı ve Meclis tarafından tuğgeneral rütbesine yükseltildi. Yunanlılar, yeni kuvvetlerinin de desteğiyle tekrar Garp Cephesi’ne yüklendi. İkinci İnönü Savaşı 23 Mart’tan 1 Nisan’a kadar süren çetin bir çarpışmaya sahne oldu. Düşmanın istila planını suya düşüren bir zafer daha kazanılırken TBMM Başkanı Mustafa Kemal, telgraf göndererek, İsmet Bey’i “Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz.” sözleriyle tebrik etti.
“Bütün medeni milletler gibi hürriyet ve bağımsızlık istiyoruz”
Sakarya Meydan Savaşı ile Büyük Taarruz arasındaki devre, İsmet Paşa için en yoğun çalışma dönemi oldu. İsmet Paşa, Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz’dan sonra kazanılan zafer üzerine, Mudanya Ateşkes toplantısında TBMM’yi temsil etti. 1922’de Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) oldu. Gençlik yıllarından beri edindiği diplomatik müzakere tecrübesi nedeniyle Lozan Barış Konferansı’na Dışişleri Bakanı ve Türk heyeti başkanı olarak gönderildi.
Görüşmeler sırasında Türkiye’nin çıkarlarını titizlikle savunan İsmet Paşa, konferansta, ”Efendiler, çok ızdırap çektik, çok kan akıttık, bütün medeni milletler gibi hürriyet ve bağımsızlık istiyoruz.” dedi. İnönü, 24 Temmuz 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının ve egemenliğinin tanınmasını sağlayan Lozan Antlaşması’nı imzaladı.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1923-1924 yıllarında ilk hükümette Başbakan olarak görev aldı, aynı zamanda Halk Fırkası Genel Başkan Vekilliğini üstlendi. 1934’te Soyadı Kanunu çıktığında Atatürk’ün verdiği İnönü soyadını alan İsmet Paşa, Başbakanlık görevini 1925-1937 yıllarında da sürdürdü.
Atatürk’ün ölümünden sonra 11 Kasım 1938’de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye’nin İkinci Cumhurbaşkanı seçilen İnönü, bu görevinin yanı sıra CHP Genel Başkanlığına da getirildi. CHP’nin 26 Aralık 1938’de toplanan I. Olağanüstü Kurultayı’nda partinin değişmez genel başkanı seçilerek “Milli Şef” unvanı aldı.
Avrupa’yı yıkıma sürükleyen İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’yi savaş felaketinin dışında tutan İnönü, devletler arası politika alanındaki çok yönlü çalışmasıyla bunu başardı.
Genç Cumhuriyetin “İkinci Adamı” İnönü, çok partili demokratik hayata geçilmesinde etkili oldu, yapılan seçimlerde iktidarı 14 Mayıs 1950’de devretti.
Muhalefet lideri İnönü
Demokrat Parti’nin çoğunlukla iktidara gelmesi üzerine, İnönü Cumhurbaşkanlığından çekildi ve o günden sonra muhalefet liderliği görevine başladı ve bu görevi 1960 yılına kadar sürdürdü. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi ve 10 Kasım 1961’de Başbakanlığa atandı. İnönü 1965 yılında bu görevden ayrıldıktan sonra milletvekili olarak siyasi yaşamını sürdürdü. 1972’de toplanan CHP Kongresi’nde kendi desteklediği grubun, Bülent Ecevit’in listesi karşısında yenilgiye uğraması üzerine genel başkanlıktan istifa ederek senatör kimliğiyle TBMM’de görev yapmaya devam etti.
Cumhuriyet tarihi boyunca 1923-1924, 1925-1937 ve 1961-1965 yıllarında Başbakan olan İnönü, 25 Aralık 1973’te bir hafta süren rahatsızlığının ardından hayata gözlerini yumdu.İsmet İnönü’nün naaşı, hükümet kararıyla Anıtkabir’e defnedildi.
İsmet İnönü’nün, 1916’da evlendiği Mevhibe Hanım’dan birisi Kurtuluş Savaşı sırasında ölen İzzet ile Ömer, Erdal, Özden isimli dört çocuğu oldu.
Hayata espri ile veda etmek.
Sonunda bir gece Mevhibe hanımla başbaşa kaldılar.
Mevhibe hanım, baygın yatan kocasının elini avuçlarının içine aldı, ayılmasını bekledi.
İnönü gözlerini açınca eşinin gülümseyen yüzüyle karşılaştı.
Normalde o saatlerde yemek masasının üzerine yeşil çuhayı serer, bezik oynarlardı.
Paşa, eşine hayatı boyunca hitap ettiği deyimle seslendi son kez:
“hanımefendi, elimde üç as var. Dördüncü as da gelecek ve oyun bitecek.”
Mevhibe hanımın gözyaşları kucağına düştü.
Dördüncü as ölümü simgeleyen maça asıydı.
(Can Dündar, İsmet Paşa belgeseli)