TARİH BOYUNCA KADIN

YONTMA TAŞ DEVRİNDEN BUGÜNE

KADIN ve ERKEĞİN YAŞAMDAKİ ROLLERİ

Dr. Bora KÜÇÜKYAZICI

Bir sabah güneş doğuyor, takvime göre sene M.Ö. 50.000, yani bundan yaklaşık 52.000 sene öncesi. Yaklaşık 80 kişiden oluşan insan topluluğunda erkekler yola çıkmak için çoktan hazırlandılar bile. Kolay değil, her gün 40 km kadar yol yürümeleri gerekiyor avlanmak ve kabileye besin olarak et getirebilmek için. Henüz avcı-toplayıcı dönemdeyiz. Tarıma geçiş için henüz 40.000 yıl gibi bir sürenin geçmesi gerekiyor.

Kabile kadınları da uyandılar, ağlaşan çocuklar etrafta koşuşturuyor, hepsi acıkmış durumda. Hemen dün toplamış oldukları meyve ve sebze, bitki köklerini aralarında pay ederek kahvaltı tamamlanıyor. Kahvaltıda öncelik yaşlılarda, zira onların kabile için çok büyük bir önemi var: çocuklara bakmak ve göz kulak olmak! Öyle ya, erkekler avlanmak için ve kadınlarda meyve-bitki toplamak için uzaklaştıklarında, saatlerce çocuklarla kabiledeki yaşlılar ilgilenecekler. Kabile çocuklarına ayrım yapılmadan ortak gözetim sağlıyorlar, çocuklar tüm kabileye ait. Yaşlılar, tüm çocuklarla ilgilendikleri için, mümkün olduğunca dinç ve sağlıklı olmaları bu yüzden çok değerli.

Birazdan kabilenin erkekleri av eti bulmak için tüm gün sürecek yürüyüşe başlayacaklar. Kadınların topladığı meyve ve sebze köklerinden kendi paylarına düşenleri acıktıklarında yemek için yanlarına alarak uzaklaşıyor ve gözden kayboluyorlar. Kolay değil, belki 2 gün boyunca geri dönmeden av eti arayacaklar. Av eti için çevredeki diğer yabani hayvanlarla bir mücadele söz konusu. Kim daha hızlı ve iyi taktik uygularsa, avı o kapıyor. Ava gidildiği sırada, diğer avcıların yemeği olmak riski de söz konusu. Avlanacak hayvanlar bulundukları bölgede azaldıkça, av için geçen süre ve yürüme mesafesi artmakta. Öyle kolay değil beslenme zincirinde proteine ulaşmak. Av için çıkılan her 10 yürüyüşten sadece 1 tanesinde eve et ile dönülüyor. Yani öylesine değerli bir besin kaynağı hayvansal protein. Özellikle B12 vitamini sadece hayvansal gıdalarda bulunuyor, et-süt-yumurta gibi. Tarım çağına gelinmesine daha 40.000 yıl var ve besi hayvanları henüz evcilleştirilmediğinden, B 12 vitamini için av eti tek kaynak. B 12 neden önemli diye araştırınca bugün şu bilgilere ulaşıyoruz:

Sadece Hayvansal Gıdalarda Bulunan B 12 Vitamini Canlılar İçin Neden Çok Değerli?

  • Hücre DNA sentezinde görev almaktadır.
  • Protein sentezi oluşumunda görevlidir.
  • Güçlü bağışıklık sistemi için gereklidir.
  • Duygu durum düzenlenmesinde merkezi sinir sisteminde görevlidir.
  • Kısa ve uzun süreli hafızanın verimli çalışmasını sağlar.
  • Kemik erimesi, osteoporoz önlenmesinde katkı sağlar.
  • Sinir hücrelerinin onarımında görev yapar.
  • Eritropoez, yani kan hücrelerinin üretiminde rol alır.
  • Çinko – magnezyum gibi minerallerin vücudumuzda elimim ve işlevlerini düzenler.
  • Nörolojik işlevlerin düzgün çalışması için gereklidir.
  • Büyüme ve gelişmenin doğru ve uygun olması için gereklidir.
  • Dinç ve enerjik olmak için B12 vitaminine ihtiyacımız vardır.

HAYAT MÜŞTEREKTİR!

İnsan vücudu ve özellikle beynimiz için böylesine gerekli olan hayvansal besini sadece erkeklerin avladığı etlerden elde edebiliyordu hikayesini anlattığımız kabilemiz. Erkeklerin aile yaşamına ve bireylerin akıl ve beden sağlığına katkısı ne kadar da değerli ve önemliymiş, öyle değil mi değerli dostlarım? Hiç de öyle değil! Neden biliyor musunuz? Çünkü HAYAT MÜŞTEREKTİR!

Bu ne demek şimdi? Hani B 12 vitamini olmadan olmazdı, insan beyni ve gelişim için B 12 vitamini kaynağı olan av etini sadece erkek bulup getiriyordu? Hem tüm bunları nereden çıkartıyorsunuz? Nasıl biliyoruz 50.000 sene önce Yontma Taş Çağı’ndaki aile yapısı ve görev dağılımını?

Prof. Dr. Alice Robert,Birmingham Üniversitesi’nde görevli biyolojik antropolog olarak Tanzanya’daki Hadza kabilesini uzun yıllar araştırdı. Bu kabilenin aile yapısını, görev dağılımını uzun yıllar incelemiş ve yayınladığı bulgulardan şunları biliyoruz: Kabile halen avcı-toplayıcı yaşam geleneğini sürdürüyor ve tarım çağına henüz geçmiş değiller. Yukarıda anlattığım 50.000 sene önceki yaşam koşullarının hiç değişmeden halen devam ettiğini işaret ediyor tüm araştırmalar.

Hikâyedeki çok ince bir detayı tekrar hatırlatmak istiyorum ki, erkeklerin sağladığı B 12 vitamini çok değerli, bravo avcı erkeklere, süperler, harikalar! Aferin onlara. Öyle ki, yeterli B 12 vitamini yani av eti getirmiş olmasalar, kabilenin beden ve akıl sağlığı düzgün şekilde gelişemezdi, çok doğru. Bununla birlikte, kabiledeki kadınların görevini tekrar hatırlatmak istiyorum. Erkekler her gittikleri 10 av girişiminde 9 tanesinden başarısız olarak dönüyorlar. Bugün Hadza kabilesindeki erkeklerin avlanma başarısı oranı bize bunu ışık tutuyor. Erkeklerin eve av getireceği güne kadar, kabilenin beslenme görevi kadınlarda. Kadınlar toplayıcı olarak çevredeki yenilebilen bitki kökleri ve meyveler ile gerekli kalori desteğini kabileye sağlıyorlar. Yani değerli dostlarım, 50.000 sene öncesindeki Yontma Taş Çağı’ndaki avcı erkeklerinin ava gidecek enerji bulmaları için, kadınların sağladığı besin zincirine ihtiyaçları vardır. Ve kabiledeki yaşlı kadınlar, en lezzetli ve besin değeri yüksek olan meyve ve bitki köklerinin neler olduğunu kuşaktan kuşağa diğer genç kadınlara aktarmaktadırlar.

Günümüz Türkiye’sinde Kadın ve Erkeğin Ailede Rolleri

Yaşam koşulları binlerce yıl değil, son 50 senede bile çok değişti. Artık apartman yaşamının ve daha geniş aile yapılarının olduğu sokaklarda oynayarak büyümüyor çocuklarımız. Kentsel dönüşüm ile yıkılan binaların yerlerine site ve gökdelenler yeni yerleşim alanlarımız oldu. Belki daha renkli ve ışıklı site duvarlarımız var, lakin çocuklarımız artık birlikte oynamıyor mahalle arkadaşları ile. Bu yazıyı okuyan 40 yaş ve üzeri tüm değerli dostlarım, lütfen üzerinde düşünmenizi istiyorum: bizim zamanımızda sokaklarda oynadığımız kaç oyunu biliyor çocuklarımız? Misket oyunlarında baş-başaltı, mors, çukur, kuyu, üçgen vardı. En son ne zaman sokakta toprak üzerinde misket oynayan çocuklar gördünüz?? Eğer bu sorunun cevabını bulmak için şöyle bir düşündüyseniz, içiniz birazcık daralmış olabilir üzüntüden. Demek ki bir şeyler gerçekten değişmiş bizim çocukluk yıllarımıza göre.

Sokak oyunları deyip geçmeyiniz, zira kazanmayı-kaybetmeyi, takım olmayı, sosyalleşmeyi öğrendiğimiz yerlerdi onlar. Kavga etmeyi öğrendiğimiz, küsmeyi ve barışmayı öğrendiğimiz arkadaşlıklar kuruyorduk. Bir olmayı, ben yerine biz olmayı öğretirdi sokaktaki oyun kültürü bizlere. Ve acıktığımızda ya da susadığımızda, evi en yakındaki arkadaşımızın kapısına dayanırdık tüm mahallenin çocukları. Aynı bardak ile elden ele geçerek su içerdik kana kana. Hele bir de kapısına dayandığımız teyzemiz birer salçalı ekmek verirse hepimize, değme gitsin keyfimize, hemen doğru maça devam…

Bugün o sokak yok, sokakta oynayan çocuklar yok ve evde kapı çaldığında açan teyze de yok. Geniş aile yapısı ile belki aynı apartmanda ya da belki de aynı evde birlikte yaşayan, büyüyen aile yapısı yerine tam bir çekirdek aileye dönüştü yaşam modellerimiz.

Artık sitelerde çekirdek aile olarak kendi içimize dönmüş şekilde kapalı yaşıyoruz, anne-baba ve çocuk! Anne ve baba işe giderken, çocuk ya bakıcıyla kalıyor ya da yuvaya-okula gönderiliyor. Artık hem anne hem de baba, Hadza kabilesinden bir metafor ile benzerlik kuracak olursak, avlanmaya ve meyve-bitki kökler toplamaya birlikte gidiyorlar. Çocuklara göz kulak olacak yaşlıların yerini, bakıcılar, yuva ve kreşler almış durumda. Tamam öyle olsun, ne var ki bunda diyecek olursak, karşımıza şu soru çıkıyor:

  • Çocuklarımıza yaşamı anlatmak, onları hayata hazırlamak konusunda anne ve babanın görgü ve deneyimi acaba hangi oranda aktarıyoruz?

Bu konuda Boğaziçi Üniversitesi’nin Türkiye’de 12 bölgede 26 il ve 4.101 anne ve baba ile yüz yüze yaptığı araştırma sonuçları bakın bize ne söylüyor:

 Kaynak:http://www.ailecocuksiddet.info/RAPOR.pdf

Günümüz Türkiye’sinde babaların sadece yaklaşık %3 oranında yemek yapıyor, evin temizliği ile ilgileniyor, çamaşır-ev toplamak ya da bulaşık yıkama konusunda devreye giriyorlar. Ev için gerekli alışverişin bile yarısından fazlasını kadınlar yapıyor. Çocukla ilgilenme oranı ise babalarımızda %40 civarında.

O zaman bir sonraki aklıma takılan soru şu oluyor:

  • Tamam, babaların %40 sadece çocukları ile ilgilendiklerini söylüyorlar, kabul, peki “çocukla ilgilenmek” olarak adlandırılan durum nedir?

Araştırmada babaların “çocukla ilgilenmek” konusunda verdikleri yanıtlar ise daha da düşündürücü. Babaların sadece yaklaşık %10’u çocuklarını uyutuyor, yemek yediriyor, onlara kitap okuyor ve kreş-okul sorunları ile ilgileniyor.

Türkiye’de babaların sadece %10’u çocuklarına ders çalıştırıyor!

Türkiye’de her 3 babadan sadece 1 tanesi çocuğu ile gezmeye gidiyor, birlikte oyun oynuyor!

Değerli babalar, değerli anneler, çok ama çok dikkatli olmalıyız. Çocuklarımızı hayata bizler hazırlıyor olmalıyız. Onlara yaşamı anlatacak olan bizleriz. Öğrenme becerilerini geliştirecek olan, okumayı ve yazmayı onlara sevdirecek olan kişiler biz anne babalarız, başkası değil. Ve bizler anne-baba olarak görev ve sorumluluklarımızın halen Yontma Taş Çağı’ndaki kadar olduğunu düşünürsek, büyük yanılgı içine girmiş oluruz. Çocuklarımız, hayatı bizlerden öğreniyor olmalı. Aksi takdirde devreye girmek için hazırda bekleyen müthiş cazip bir dijital çağ var!

Bizim çocuğumuz ile iletişim kurmadığımız her an, çocuğumuz dijital toksikasyona maruz kalma konusunda savunmasız ve çaresiz, bunu bilmeliyiz. Anne veya babasının kitap okumadığı çocuk, emin olunuz ki yan odada tablet veya telefondan kendi yaşam bakışını kendisi şekillendiriyor.

Devir değişti, farkına varmalıyız. Geniş aile yapısını da el birliği ile yok ettik. Büyüdüğümüz sokaklar ve mahallelerdeki bakkal amcalar ile birlikte, sokak oyun kültürü de kayboldu, bitti. İçinde bulunduğumuz Dijital Çağın gerektirdikleri hakkında Farkında Olmalıyız!

Hani hayat müşterekti?Hani ailede herkesin görev ve sorumlulukları paylaşılmıştı? 21. Yüzyıl dünyasında kadın ve erkek iş yaşamında birlikte üretirken, eve dönüldüğünde görev ve sorumluluklar sadece kadına bırakılmış durumda. Bu durum birçok aile için çözülmesinin zor olduğu iletişim kazalarını beraberinde getirebilir.

Bir sonraki makale sohbetimde bu konunun devamı olan bir yazı kaleme alacağım. Geçenlerde sosyal medyada gezinirken gördüğüm bir fotoğraf vardı, evde salonu elektrikli süpürge ile temizleyen bir erkeğin görseli vardı. Görselin altındaki birçok yorumda eşine yardımcı olan bu koca için övgüler diziliyordu. Oysa durum benim bakış açımdan çok ama çok farklıydı.

Haberleşmek üzere,

Sağlık ve sevgiyle,

Dr. Bora Küçükyazıcı,
Aile Danışmanı & Eğitim Koçu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir